Gönül Çiçeğim
Sevgili’nin ikliminde yakmıyordu güneş. Sevgili’ye hasretinden, bulutların gözyaşını hasretine ortak ediyordu.

Gönül Çiçeğim,
Sen gittin bulutlar kararttı ufuklarımızı. Güneş sımsıcak ısıtmıyor, yağmurlar merhametli yağmıyor artık. Şamar vurur gibi düşüyor damlalar yüzümüze.
Sen gittin, beden kalelerimiz mancınıklarla aşıldı. Gönül kafesimizin kapıları içeriden açıldı. Ve düşmanlar akın üstüne akınlar yapar oldular gönül kalemize.
Düşüşler yaşıyoruz şimdi inişli yollarımızda. Vakur güllerimiz boyunlarını arza eğerek kanar oldu. Gönül çiçeklerimize hüzün karaları sürüldü de rengi görünmez oldu.

Gönül çiçeğim,
Çiçeklerimizin yaprakları koparılır oldu sonra, başlarından. Tomurcuk goncalarımız yapraklarını açamaz oldu. Efendim, sen gidince aceleci düşlerin kurbanı olduk.

Gönül çiçeğim,
Sen bizim gözyaşlarımızın kaynağıydın. Sen ağlardın, biz ağlardık. Gözyaşlarınla çiçekler açmıştı narin dallarında. Ve biz gözyaşlarımızla sular olmuştuk o çiçekleri. Efendim, sen gidince göz pınarlarımız gözyaşı matemlerine büründü artık.

Gönül çiçeğim,
“Yiğidim kalk” diyordun ercesine; “Yiğidim kalk”.
Yiğitlerin sensiz sularda nice vurgunlar yedi. Yiğitlerin seni demet demet sunamadılar. Yiğitlerin mahçup şimdi. Kuru ve hoyrat dallar çiçeklerimizi döktü. Kuru ve hayrat dallarla otağlar kuruldu gönül evlerimize.

Gönül Çiçeğim,
Sen kokmuyor artık bu hoyrat iklimler. Dallar, dökülmüş çiçeklerine ağıtlar yakıyor. Dökülmüş çiçekler ürkek serçeler gibi şimdi.
Efendim, sen gidince muhacir düşler süsler oldu uykularımızı. Seni kokladığımız düşlerimiz tek teselli kaynağımız oldu. Muhacir düşlerimiz de şimdi; tipili, boranlı gerçeklerin kuşatması altında.

Gönül Çiçeğim,
Biliyorum; “Gözle nazar gönül ateşini söndürür”müş. Ama gel gör ki bu gönül ateşi tüm dallarımızı tutuşturdu. Efendim, tek bir dalımızda açılman gönlümüze kafidir. Gönül kâbeni bize açar mısın efendim?

Gönül Çiçeğim,
Bülbüller dalların altında ağıtlar yakar. Bülbüllerin artık eşi yok, aşiyanı yok, baharı yok. Kıyametler koparmak bülbüllerin de hakkı şimdi. Bülbüllerin sesi de tutsak edildi, gönül dallarında.

Gönül Çiçeğim,
Sen gittin, şimdi vuruyorlar bize. Dallarımızla vuruyorlar, mallarımızla vuruyorlar, çiçeklerimizle vuruyorlar bize. Hatıralarınla yüklü yüreklerimiz; Mecnun nağmelere müptela şimdi. Yakup hasreti var ah u efgânımızda.

Gönül Çiçeğim,
“Yeis yok” diyordun hep... Evet bizden yana yeis yok. Seni herşeye rağmen biz, gönlümüzün en müstesna yerinde büyütüyoruz. Yakup hasretlerimizde, Yakupça umutlar saklı. Seni yüreklerin kuyusuna atabildiler ancak. Mısır’a sultan olmak da neymiş. Sen daha yüreklerden çıkarılmadan, yüreklerin sultanı oldun.

Gönül Çiçeğim,
Biz En Sevgili’yi sevmeyi seninle öğrendik. Biz Sevgili’yi(sallallahu aleyhi ve sellem) senin gözyaşlarında gördük ilkin. Gözyaşlarınla suladığın yüreklerimizde nilüfer çiçekleri açtı.
Efendim, gözyaşlarınla suladığın Dünya’ya bahar geliyor. Buzlar en kalın yerinden içten içe eriyor. Efendim, sana güvenen bir çiçeğin, solma kaygısı olur mu hiç!

Arif Akpınar

Gönderen: Mehmet YILDIZ

Gönderilme tarihi: 29 / 07 / 2008